mutlaka okunması gereken kitaplar sınıfından olan roman.
okuyan herkesi derinden etkileyen, kokunun önemi hakkında zihnin sınırlarını zorlayan, finaliyle insanı dehşetten donduran, hayranlık uyandıracak bir zeka ürünü.
suskind'in betimlemelerinin harika olduğu sarsıcı kitap.
koku duyusunun ne kadar önemli olduğunu düşünüyordunuz? verdiğiniz önem bu kitaptan sonra büyük ölçüde değişecek.
kurgusu ve hikayenin gidişi ile insanı içine alan etkileyici ve düşündürücü güzel kitap
kokuların betimlemesi tamamiyle harika. kitabı okurken kokuyu alıyorsunuz sanki. kitabı okuduktan sonra burun deliklerini genişletip etrafı koklayanlara da tanık oldum :)
kitaptaki kokuyu hissederek okudum ama film için aynı şey geçerli değil.
kokunun katili. kurbanlarını öldürme yöntemi ve elde ettiği kokular çılgınca..gerilim sevenler için.
stanley kubrick "bu roman asla filme çekilemez" demiş demesine de gene de dinlemediler usta yönetmeni ve film yaptılar koku'yu. tabi ki film herşeyiyle anlatamadı romanı. kitabı okumadan filmi izleyenler grenouille'i sadece katil olarak gördüler. halbuki o kadar basit değil grenouille'in öyküsü. toplum içinde bireyselliğini elde etmek isteyen bir katilin öyküsü anlatılırken, aynı zamanda xviii. yy. fransız toplumu aracılığıyla tüm insanlığa eleştiri ve göndermelerde bulunuluyor. özellikle sonu çok akıllıca bağlanmış bir kitap.
tüm insanlık için geçerli olan içimizdeki mağarayı / karanlık tarafı işler aslında kitap. dostoyevski'nin suç ve ceza'sında nasıl ki katili yargılamanın bir adım ötesine geçiyor ve ona acıyorsak kitapta da hiçbir zaman toplum tarafından kabul edilmeyecek ve asla iç huzuru yaşayamayacak olan grenouille için de aynı karmaşık hisler beslenir. bir yandan zalimce işlenen cinayetler karşısında duyulan dehşet, diğer taraftan da kokunun bileşimini çözebilmek için ölebilecek kadar yoğun duyulan isteğe karşı hayranlık..
kitabın basında kahramanın dogum sahnesini dusunun .balık tezgahı altında dogup kenara fırlatılmak..(bu arada annenin dogumu yapıp gobegi kesip cocugu fırlatıp hafif baygınlık gecirip hemen ayaga kalkıp hicbirsey olmamıs gibi davranmasıda takdire şayan ahlaksızca olabilir ama direncliymis)simdiki hastanelerin kosullarını ve bebeklerin hastanede olumlerini dusunun.gecen sene bir kac kez oldu yenidogan servisnde mikrop kapma olayı.ve cok buyuk rakamlara ulasmayan gazeteler de cıkmayan bebek olumlerini.sonra anlatılan kokular esliğinde yetiskinlerin hayatındaki bakteri sayısını .birde o zaman yaygın inanıs yıkanmanın hasta ettiği oldugu dusunulurse.acaba bizi hasta eden olduren sey hijyen mi diye dusunuyor insan okurken.o pislikler icinde hayatta kalmıslar ya.domestoslanmasak daha mı saglıklı olacagız ki.etkileyici.birde cok tuhaf birsey sanki yazar o zamanda yasamıs ölmüs gibi hisse kapılıp filmi icin ne dusunurdu ki diye aklımdan gecti oysa yazar 1949 dogumludur.bazı yazarlarımız ders alma babında okumalı bu kitabı.ve betimleme yapcaz diye kendilerini kasıp komik duruma dusurmemeli.
birde cocukken tabakhanede calısıyor ya nasıl obur kokuları duyabilir.bir tabak indikten sonra gunlerce asansorden kokusu cıkmaz .patron durumunda olanlar bile o korkunc kokuyu her yana tasır....
ben kitabı okuduğumda çok etkilenmiştim. kokulara oldukça ilgi duyan ben için kokusu olmayan bir adamın hikayesi oldukça ilginçti. okurken kendimce oluşturduğum görüntülerle, filmini izlerken gördüklerim birbirinden tamamen farklıydı. hatta filmi önce izleseydim bu kitabı okumazdım. ama şanslıymışım ki ilkönce kitapla tanışmıştım.